Menü Kapat

İMÜ Sürdürülebilirlik Topluluğu ve Sürdürülebilirlik Ofisi İklim Değişikliği Okuryazarlığı Oluşturmak Üzere “Net Zero” Seminer Serisi Düzenledi

İMÜ Sürdürülebilirlik Topluluğu, Sürdürülebilirlik Ofisi iş birliği ile, iklim değişikliği okuryazarlığı oluşturmak üzere bir seminer dizisi düzenledi. Birleşmiş Milletler Üniversitesi, Sürdürülebilirlik İleri Çalışmaları Enstitüsü tarafından hazırlanan eğitim modülünün anlatımını Sürdürülebilirlik Ofisi’nden Ar.Gör. Ayça ÇELİKBİLEK üstlendi. İMÜ Sürdürülebilirlik Haftası’24 etkinlikleri kapsamında, 24 Aralık Salı, 25 Aralık Çarşamba ve 27 Aralık Cuma günleri olmak üzere, 3 oturumda düzenlenen seminerler hem Sürdürülebilirlik Ofisi’nde yüz yüze hem de çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Eğitimin sonunda sınava giren katılımcılardan 75 ve üzeri puan alan 12 kişi United Nations University tarafından verilen eğitim sertifikasını almaya hak kazandı.

İklim değişikliği okuryazarlığını desteklemek üzere hayata geçirilen seminer dizisi, aynı zamanda katılımcıların bilinçli kararlar alma, harekete geçme ve iklim kriziyle mücadele etme konusunda ihtiyaç duydukları beceri ve bilgiyle donatılmasına imkan sağlayan bir çevre eğitimi olarak kurgulandı. Seminer dizisi boyunca katılımcılara iklim değişikliği ve net sıfır kavramlarına dair bilimsel bir temel sunuldu. 

24 Aralık Salı günü gerçekleştirilen ilk seminerde, Hükümetlerarası İklim Değişikli Paneli (IPCC)’nin 2023 yılında yayımladığı 6. raporunun insanlığın faaliyetleri sonucu atmosfere salınan sera gazı emisyonları nedeniyle küresel ısınmaya neden olduğunu net bir şekilde ortaya koyduğunu belirten ÇELİKBİLEK, arazi kullanımındaki değişikliklerin, fosil yakıt tüketiminin, küresel tüketim kalıpları ve hızlı tüketim odaklı yaşam tarzının sera gazı emisyonlarını hızla artırdığına dikkat çekti. Ancak son birkaç on yılda gerçekleştirilen araştırmaların, atmosfere salınan bu sera gazlarının yarattığı küresel ısınma ve etkilerinin sadece emisyonları azaltma ile çözülemeyeceği sonucunu ortaya çıkardığını ifade etti. Bu çabaların, atmosfere salınan sera gazlarının yakalanması ile desteklenmesi gerektiğinin altını çizdi. Bunun için orman ve okyanus gibi doğal karbon yutaklarının yanı sıra, karbon yakalama ve depolama(CCS) teknolojilerinden de yararlanabileceği bilgisini aktardı. Bu noktada pek çok ülkenin, hatta artık daha alt ölçeklerde şirketlerin dahi karbon dengeleme programları başlattığını belirttikten sonra, bu stratejilerin “net sıfır” ve “karbon nötr” olmak üzere iki kategoride gerçekleştirildiğini ifade etti. ÇELİKBİLEK, bu iki kavramın çoğunlukla aynı anlamda kullanıldığını; ancak literatürde her iki kavramın farklı şeyleri nitelediğini belirtti. Karbon nötr kavramının üretim ya da faaliyetin etkilerinden kaynaklanan karbon salımına eşdeğer miktarda karbondioksitin atmosferden uzaklaştırılması için ağaçlandırma ve karbon ticareti gibi alandan uzakta da gerçekleştirilebilen faaliyetleri içerirken; net sıfır kavramının çok daha katı bir kavram olduğunu açıkladı. Net sıfır hedefi için firma ya da kişilerin, faaliyetlerinden kaynaklanan salımı mümkün olduğunca sıfıra yaklaştırması gerektiğini belirtti. Temel kavramsal bilgilerin ardından, atmosferdeki sera gazı seviyesini belirli bir düzeyde tutma hedefi ile 1992 yılında imzalanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC), Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (COP) ve Birleşmiş Milletler’in ilkim değişikliği ile ilgili bilimsel veri üretmekle sorumlu organı olan IPCC’den ve Kyoto protokolü ve Paris İklim Anlaşması gibi önemli uluslararası anlaşmalardan bahsedildi. ÇELİKBİLEK, her iki anlaşmanın da iklim değişikliği ile ilgili somut adım atılmasında önemli bir yeri olmasıyla birlikte, Kyoto Protokolü’nün yukarıdan aşağı, Paris İklim Anlaşması’nın ise; aşağıdan yukarı bir strateji benimsediğini açıkladı. Kyoto Protokolü’nün sadece gelişmiş ülkelere uygulanması nedeni ile yetersiz kaldığı yönünde eleştirildiğinin altını çizdi. 

25 Aralık Çarşamba günü gerçekleştirilen ikinci seminerde, iklim değişikliğinin çevre ve günlük yaşam üzerindeki bileşik etkileri ele alındı ve farklı aktörlerin net sıfır çözümleri yaratma ve uygulama konusundaki rolleri tartışıldı. İklim değişikliğinin biyoçeşitlilik kaybı; sıcak hava dalgaları, fırtınalar, sel ve kuraklık, deniz seviyesi yükselmesi gibi aşırı afet olayları ve gıda yetersizliği gibi pek çok çevresel etkisi olabileceğini belirten ÇELİKBİLEK, IPCC verilerine göre yaklaşık 3,5 milyon insanın iklim değişikliğine karşı oldukça savunmasız ortamlarda yaşadığını belirtti. Bununla birlikte, sıklıkla çevresel etkileri üzerinde durulsa da iklim değişikliğinin sosyo-ekonomik etkileri olduğunu ve bu etkilerin önemli eşitsizliklere yol açtığını vurguladı. Özellikle tarım, ormancılık, balıkçılık, enerji ve turizm sektörlerinde yaşanacak olumsuz durumların ekonomik zararlar yaratacağını, bunun ailelerin gelir durumlarını etkileyerek aşırı yoksulluğa yol açacağını ve yaşanan bu yoksulluğun da insanların sağlığa erişimini azaltacağını ifade etti. Bunun yanı sıra, artan sıcaklıkların sıtma ve humma gibi hastalıkların yayılımını artıracağına ve azalan sağlık erişiminin bu durumu daha da derinleştireceğine dikkat çekti. Bu nedenle, ekonomik zorluk yaşayan ailelerin göç etmek zorunda kalabileceğini ve yaşanan tüm bu sorunların ruh sağlığını da olumsuz etkileyeceğini açıkladı.

27 Aralık Cuma günü gerçekleştirilen üçüncü seminerde karbon ayak izini azaltmak için benimsenebilecek yaşam tarzı seçimleri, pratik ipuçları ve yenilenebilir enerjiye geçişin artı ve eksileri gibi daha büyük ölçekli çözümler ele alındı. ÇELİKBİLEK seminere, en yüksek düzeyde karbon salımı yapan sektörlerin sırası ile enerji üretimi, sanayi ve tarım/ormancılık/balıkçılık sektörleri olduğunu; ancak bu sıralamanın ülkelerin gelişmişlik seviyesine ve temel sektörlerine göre değiştiğini açıklayarak başladı. Sonrasında ise, “bir faaliyet sonucunda doğrudan ya da dolaylı olarak ortaya çıkan veya bir ürünün yaşam döngüsü boyunca üretilen karbondioksit miktarı”na denk gelen karbon ayak izi kavramını açıkladı. Kişilerin kendi karbon ayak izlerini nasıl ölçebileceğine dair metodlar paylaşan ÇELİKBİLEK, karbon ayak izinin nasıl azaltılabileceğine dair bilgiler paylaştı. Tek kullanımlık plastik şişeli suların, musluktan içilen sulara göre 285 kat daha fazla karbon ayak izine sahip olduğunu belirten ÇELİKBİLEK, su matarası ve bez çanta taşıma gibi tek kullanımlık plastik miktarını azaltacak alışkanlıkların; tek kişilik binek aracı yerine toplu taşıma ve bisiklet kullanma gibi sürdürülebilir ulaşım tercihlerinin; su, rüzgar, güneş ve jeotermal enerji gibi yenilenebilir enerji kaynaklarına geçişin kişilerin karbon ayak izini azaltmada önemli rol oynayacağını belirtti.

Her seminerin sonunda ilgili seminer ile ilgili çevrim içi sınava giren katılımcılardan 12 kişi, 75 ve üzeri puan alarak United Nations University tarafından verilen eğitim sertifikasını almaya hak kazandı. 

Posted in Haberler, SKA 1, SKA 10, SKA 11, SKA 13, SKA 15, SKA 4, SKA 7, SKA HABERLERİ