Menü Kapat

İMÜ Sürdürülebilirlik Ofisi Plastiğe Alternatif Olarak Doğa Dostu Biyoplastiklerin Üretimi Hakkında Seminer Düzenledi

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Sürdürülebilirlik Ofisi, 2022 Temmuz ayında plastiksiz bir yaşamı teşvik ederek bu konuda bir farkındalık oluşturmak ve günlük yaşamımızda fark yaratacak alışkanlıklar kazandırmak amacıyla bir dizi etkinlik düzenledi. Ofisin “Plastiksiz Temmuz” kapsamında 26 Temmuz 2022 Salı günü saat 15:00’da düzenlediği ve İMÜ Rektör Yardımcısı ve Sürdürülebilirlik Ofisi Koordinatörü Prof.Dr. Yaşar BÜLBÜL’ün moderatörlüğünü üstlendiği etkinliğe İstanbul Medeniyet Üniversitesi Biyomedikal Mühendisliği Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Murat KAZANCİ konuk oldu.

Tüm ilgililerin katılımına açık olarak düzenlenen «Petrokimya Ürünlerine Alternatif Doğa Dostu Biyoplastiklerin Üretimi ve Geliştirilmesi» başlıklı çevrim içi seminerin açılış konuşmasını gerçekleştiren Prof.Dr. Yaşar BÜLBÜL, insanoğlunun çevreye verdiği tahribatın nasıl telafi edileceği konusunda yeni neslin eğitilmesi gerekliliğini vurgulayarak bu tahribatta plastiğin oynadığı rolü ve yerine konabilecek alternatifleri öğrenmemiz noktasında bu alanda çok uzun zamandır çalışan ve plastiğe alternatif önemli projeleri olan hocamız Prof.Dr. KAZANCİ’nin bize aktaracağı bilgilerin çok değerli olduğunu belirtti.

Prof.Dr. Murat KAZANCİ, sunumunda ekolojik ayak izinin azaltılabilmesi için plastik atık üretimini engelleyecek ve plastiğe alternatif olarak kullanılabilecek, organik malzemelerden üretilen biyoplastik malzemeleri ele aldı. Biyoplastik kullanımının çevre kirliliğini azaltması sayesinde atık yönetim sürecine ve ekolojik döngüye sağlayacağı katkıları değerlendirdi.

Sunumunda öncelikle dünyadaki plastik kirliliğinde geldiğimiz noktayı ele alan Prof.Dr. KAZANCİ, dünyada her yıl ortalama 1 trilyon plastik poşetin üretildiği ve plastiklerin %79’unun geri dönüştürülemediği bilgisini verdi ve geri dönüştürme konusunda en başarılı ülke olarak Kanada’yı örnek gösterdi. Geri dönüştürülemeyen plastiklerin deniz ve okyanuslara ulaşarak Pasifik Okyanusu’ndaki gibi devasa atık adaları oluşturduğunu belirtti.

Plastik sanayii üretiminde Türkiye’deki durumdan söz eden KAZANCİ, İstanbul’da bu sektörde 871 firmanın, İstanbul dışında da 579 firmanın bulunduğunu, ancak AR&GE konusundaki çalışmaların halen yeterli düzeyde olmadığını, buna bağlı olarak da plastikle ilgili katma değerli veya artı özelliklerin kazandırıldığı ürünlerde yabancı firmaların piyasaya hakim olduğunu kaydetti. Katma değerli plastik ürünlere örnek olarak, özellikle gıda sektöründe bakteri çoğalmasına uygun ortamın önüne geçmek suretiyle gıdaların raf ömrünü uzatacak bazı artı özellikler kazandırılmış ambalajları kapsayan ve şu anda İsrail’in hakim olduğu bariyer özellikli plastik sektörünü örnek verdi.

2026’ya kadar pazar büyüklüğünün 29,7 milyar dolara ulaşmasının beklendiği plastik sektöründe 2021 yılında devletlerce alınan karara göre artık ürünlerin en az %20’sinin bitkisel plastik içermesinin zorunluluk hale geldiğini kaydeden KAZANCİ, ancak bu durumda da maliyetlerin çok yükseldiğini, örneğin zeytin çekirdeğinden plastik üretiminde maliyetlerin 3-4 kat fazla olduğunu ve bu nedenle üretimin şu anda sembolik durumda kaldığını aktardı.

Plastiklerin doğaya verdiği zararların önüne geçebilmek için bitkisel bazlı plastik, yani biyolojik polimerlerin üretiminin önerildiğini belirten KAZANCİ, doğada en yaygın bulunan, en kolay ulaşabileceğimiz ve maliyetleri göreceli olarak daha düşük tutabileceğimiz bu polimerlerin petrokimya ürünlerine en iyi alternatif olarak selüloz veya polisakkaritlerden oluştuğunu belirtti.  Bunlar arasında maliyet olarak en düşük denilebilecek ve değerlendirilmesi gereken ürünlerden birinin deniz yosunları olduğunu belirten KAZANCİ, sulama, gübreleme, özel bakım ve maliyet gerektirmeyen bu polisakkarit kaynaklarının yazın bol miktarda kıyıya vurduğunu ve çöp olarak depolandığını kaydetti. İkinci biyolojik polimer kaynağının pazar atıkları olduğunu söyleyen KAZANCİ, çöp veya en fazla gübre olarak toprağa karışan bu ürünlerde yoğun bir ayrıştırma işlemine yani emeğe ihtiyaç olduğunu vurguladı. Diğer bir başlıca selüloz kaynağı olan, ancak büyük oranda israf edilen kağıdın da geri dönüştürülmesinin mümkün olduğunu belirtti. Bitkisel bazlı plastik üretiminde kaynak sağlanabilecek önemli bir sektörün de tarım olduğunu kaydeden Prof.Dr. KAZANCİ, örneğin endüstriyel bir bitki olan kenevirin günümüzde çok fazla üretimde kullanılmadığını aktardı.

Bitkisel plastiklerin üretiminin yaygınlaşabilmesi için sağlanması gereken şartları uygun maliyetle sektörel ihtiyaçlara cevap vermek, hammaddenin ulaşılabilir olması, üretim sürecinin kontrol edilebilir olması, üretimin ve ürünün standartlara uygun olması ve plastiklerden beklenen tüm özellikleri sağlaması, doğaya zararsız olması ve raf ömrünün yüksek olması olarak açıklayan KAZANCİ, bunların biyobozunur oldukları için rutubet ve bakteriyel faaliyetler sonucu zamanla bozunarak özelliklerinden kaybetmeye başladıklarını, dolayısıyla bozunmanın kontrollü olması gerektiğini vurguladı. Biyoplastiklerin üretim sürecindeki temel etkinlikleri açıklayan KAZANCİ, bu süreçte kalite kontrolün büyük önem taşıdığını ve elde edilen ürünün istenilen mukavemet değerlerini karşılaması ve kompostlanarak tamamen toprağa karışabilmesi gibi özelliklere sahip olması gerektiğini belirtti.

Sunumunun sonraki bölümünde Prof.Dr. KAZANCİ, Üniversitemizde biyoplastik üretimi alanında gerçekleştirilen projeler ile ülkemizden ve dünyadan proje örneklerine değindi. Bu kapsamda Hollanda’da bir üniversitede deniz yosunlarının granül işleminden sonra 3 boyutlu yazıcı ile çeşitli biyoplastik ürünlere dönüştürüldüğü projeyi ve tamamen kenevirden üretilmiş arabayı örnek olarak verdi. KAZANCİ, Üniversitemizde şu ana kadar deniz tabanındaki müsilaj, kenevir, ananas, maydanoz, fındık ve ceviz kabuğu üzerinde çalışarak olumlu sonuçlar aldıklarını kaydetti. Bu kapsamda selülozdan elde edilen fiberlerin fonksiyonlandırılabildiğini ve içerisinde %90 oranında hava hapsedebilen, üstün yalıtkanlık özelliklerine sahip sünger yapılardan özellikle sportif aktivitelere yönelik ürünler üretilebildiğini, bu alanda da bir projeleri olduğunu aktardı. Öğrencilerimizin hazırladıkları bir projeyle doku mühendisliği için tasarlanmış bir biyo-yazıcı ürettiklerini, bu projede ıslak çekim yöntemiyle solüsyon haline getirilen biyolojik malzemelerin kolajen iplikler gibi fiber yapılara dönüştürdüğünü; başka bir projede de alglerden alınan koruyucu kılıfların fiberler üzerine eklenerek yeni özellikte malzemeler üretildiğini aktardı.

Seminer katılımcıların sorularının cevaplanmasının ardından sona erdi.

Posted in Haberler, SKA 11, SKA 12, SKA HABERLERİ