İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü tarafından düzenlenen ”İstanbul Kent Araştırmaları” 2021 yılında 26 seminere ev sahipliği yaptı. Üçer aylık dönemlerde iki seri olarak düzenlenen seminerler, haftalık ve çevrim içi olarak gerçekleştirildi.
Seminer serisinde, 8 farklı meslek grubunu ve 17 kurumu temsilen toplam 27 araştırmacı, İstanbul’da kent ölçeğinde yaptıkları araştırmaların sonuçlarını paylaştı. Yoğun ilgi gören seminerlere toplamda 556 katılım sağlandı. Sunulan çalışmaların %42’si araştırma konularında İstanbul geneline yoğunlaşırken, diğer araştırmalar ile toplamda 93 proje/bölge tartışmaya açıldı. Seminerlerde tartışılan araştırmaların konuları ve anahtar temaları, İstanbul’un son yıllardaki kent gündeminde yer alan önemli hususların da ortaya çıkmasına imkân sağladı.
Seride ele alınan araştırma sonuçlarında en öne çıkan konulardan biri İstanbul’un çok katmanlı yapısının kent planlamasını ne şekilde yönlendirdiği ve kent genelinde gerçekleştirilen uygulamaların sonuçları oldu. Bu bağlamda seride en sık tartışılan konulardan biri tarihi alanları 1985 yılında UNESCO Dünya Mirası listesine alınan İstanbul’un sahip olduğu kültürel miras, Dünya Miras alanları, bu alanları koruma ihtiyacı ve alanlarda uygulanan dönüşüm politikaları oldu. Dr.Öğr. Üyesi Buğrayhan Biçkici Arıkan Osmanlı’dan günümüz İstanbul’una değin uzanan ve pek çoğu hala kullanılabilir durumda olan su yapıları mirasına değinirken; Beyza Özengül, Osmanlı Dönemi’nden kalan Art Noveau akımının temsilcisi olan mimari mirası ele aldı ve günümüzdeki yeniden işlevlendirme uygulamalarını değerlendirerek bu mirasın korunması için önerilerde bulundu. Kutlu Neydim ise İstanbul’un 1980 sonrası dönemde oluşturmaya çalıştığı küresel kent kimliğinin tarihi kent merkezinde yarattığı etkileri ortaya koydu. Bu bağlamda, özellikle dünya miras alanlarını içeren tarihi yarımadada geliştirilen yenileme projeleri ve yeni gelişim projelerinin kültürel mirasa olan etkileri, kültürel miras etki değerlendirme uygulamalarının yeterlilikleri ve tarihi kent kimliğinin korunabilmesi için yapılması gerekenler farklı disiplinler aracılığıyla tartışıldı. Gizem Konak İrkit, kentlerin geçirdiği süreçlerin mekânda yarattığı değişimlerin katmanlar halinde okunabilmesi ve İstanbul’un geçmişi ile geleceği arasındaki bağlantının sürdürülebilir şekilde kurulabilmesi için kentsel arkeoloji çalışmalarının önemini değerlendirdi. Öğr. Gör. Dr. Ayşegül Can ise; küreselleşme etkisindeki uygulamaların özellikle tarihi çekirdek üzerinde yoğun bir soylulaşma sürecine yol açtığına, bu uygulamalar sonucunda uzun zamandır bu bölgede yaşayanların mekâna aitlik duygusunu kaybetmeye başladığına ve kentsel mekânda gerilimler görülmeye başladığına dikkat çekti. Burcu Sarı, dönemsel olarak kent politikalarında yaşanan bu değişimin ortak mekân kavramının ve dolayısıyla kent dokusunun da değişimine yol açtığına dikkat çekerken, Ar.Gör. Can Baldan ise; kullanıcı gruplarında yaşanan değişimin kentsel mekân üretimi ile birlikte kentteki azınlık gruplarının kimliklerini de etkilediğine dikkat çekti. Bölgesel bazlı bu değişimlerin, İstanbul’un çok katmanlı yapısı bağlamında bütüncül olarak düşünüldüğünde, önemli kimlik kayıplarına, somut ve somut olmayan mirasın önemli oranda tahrip edilmesine yol açacağı vurgulandı. Bu bağlamda en çok tartışılan konulardan biri kimlik iken, bir diğeri de ortak mekân kavramı ve kamusal alan oldu.
Pelin Albayrak, tarihi kent merkezi içerisindeki meydanların kamusal alan olma özellikleri devam etse de bu alanların öneminin ve etkileşimde olduğu fonksiyonların kentsel politikalar ve kent dokusuyla değiştiğine dikkat çekerken; Ar.Gör. Özge Gürsoy ve Ar.Gör. Selda Cansu Temel, örnekler üzerinden, alanların çeşitli tasarım özelliklerine odaklanarak, İstanbul’daki kent meydanlarının ve ortak mekânların kalitesini değerlendirdi.
Seminerde sunulan araştırmalarda vurgulanan bir diğer nokta ise; İstanbul’un küresel kent kimliğine uygun olarak yaşadığı dönüşüm süreçleri oldu. 2017 yılında UNESCO Yaratıcı Şehirler Ağı’na Tasarım Şehri olarak katılan İstanbul’da bu kimliğin, özellikle ağır endüstrilerden yaratıcı endüstrilere geçişi sağlaması nedeniyle sürdürülebilir büyüme ve girişimcilik açısından büyük önemi olduğunu belirtti. Gözde Karahan, finans kenti olma yolunda stratejiler üreten İstanbul’da 1995 yılından itibaren kurumsallaşmaya başlayan ofis pazarında, mülk sahiplerinin ofis binalarında satış değerlerini düşürmemek için pazar kira değerlerinin üstünde kira talep ettiğini belirten araştırmacı, ofis birimlerinin bu nedenle uzun dönem boş kaldığına işaret etti. Şeyma Öztaş, İstanbul’da önce üretim sanayisi, sonrasında da hizmet sektörünün gelişimi ile İstanbul’da oldukça hızlı şekilde artan kent nüfusunun barınma ihtiyacının karşılanmasında kiralık konutların rolüne ve konut alanlarının geçirdiği dönüşümün temel odaklarına değindi. Öztaş, kentsel politikaların değişimine paralel olarak konut alanlarının gelişimini ve kiralık konut stokunun dönüşümünü analiz etti. H. Aysun Özkan Yazar, İstanbul’da kapalı yerleşimlerin gelişim sürecini konut politikaları ve ilgili aktörler üzerinden ele alarak, bu alanların yönetiminde oluşan organizasyonel yapıları değerlendirdi. Nuray Çolak Tatlı ise; İstanbul’un gelişim stratejilerindeki yeni dinamikleri bürokrasinin azaltılması ve süreçlerin hızlandırılması kapsamında ele alarak, piyasa koşulları, işlem maliyeti ve kurumsal yapı arasındaki ilişkiyi konut projeleri üzerinden aktardı. Konut alanları başta olmak üzere, İstanbul’un genelinde görülen bu fiziksel değişimin sosyal yapıya olan etkisini mahalle olgusu üzerinden irdeleyen Selin TURAN ise; Kurtuluş-Feriköy mahalleleri üzerinden yaptığı değerlendirmede farklı etnik gruplara ve azınlıklara ev sahipliği yapan bölgelerin bu özelliğinin sosyal, ekonomik ve fiziksel anlamda çok kültürlü bir yapının oluşması ve korunmasına katkıda bulunduğu vurguladı. Bu katkının toplumların çevresel, sosyal ve politik değişim süreçlerinde ortaya çıkan gerilimlerle başa çıkabilme yeteneğini ve sosyal dayanıklılığı artırdığına dikkat çekerek, sürdürülebilir toplumlar için taşıdığı önemi aktardı.
Doç. Dr. Akansel Yalçınkaya, Atatürk Havalimanı örneği üzerinden, İstanbul’da uygulanan büyük projelerin uygulandıkları dönemlerde kent kimliğinde ve kent dokusu üzerinde önemli etkileri olduğuna; ancak bu projelerin kent politikalarının değişmesi ile birlikte bu önemlerini yitirme tehlikesi olduğuna dikkat çekti. Ar. Gör. Ayça Çelikbilek ise; İstanbul’da planlanan mega projelerin atıl kalmış, değerli alanları yenilemekten ziyade, bölgeye yeni yatırımları çekecek nitelikte öncü projeler olduğuna dikkat çekti. Çelikbilek, çoğu zaman halk katılımı olmayan, yukarıdan aşağıya kurgulanan bu projelerin yüksek maliyetlerinin, maliyet ve zaman aşımlarının pek çok noktada kentsel muhalefet ile karşılaştığına dikkat çekerken; Ar.Gör. Araf Öykü Türken İstanbul’da e-katılım süreci yürüten projeleri ve bu politikaların katılım sürecindeki etkilerini değerlendirdi. Katılımcı planlama süreciyle farklı bakış açıları, ortak ihtiyaçlar ve sağlıklı çözümler üretmenin önemine değinen Özge Akyüz kamu güveni oluşturma, şeffaf yönetim, planla aidiyet duygusu sağlama, uygulanabilirliği arttırma ve tüm süreçte halkın katkısını almak açısından katılımcı planlamanın üstün yönlerine değindi. Ayrıca Adalar’da yürütülen katılımcı planlama faaliyetlerinin sağladığı faydaları değerlendirdi. İklim krizinin önlenmesinde yerel katılımın ve çevre bilincinin önemini vurgulayan BAŞTUĞ ise; Kadıköy’de yerel yönetimin iklim eylem planını ve yerel halkın katılımı ile yürütülen faaliyetleri aktardı. Bu noktada Ar.Gör. Emre Söylemez ise; Kadıköy örneği üzerinden, şehir planlamasında zaman, mekân ve toplum unsurlarından birinin ya da birkaçının göz ardı edilmesinin ne tür problemler yaratabileceğini ve kent planlamasının çok disiplinli yapısını ortaya koydu.
Kent yönetimi ve yönetişime ek olarak, seminerlerde öne çıkan bir diğer konu ise; risk yönetimi oldu. Gökhan Sapmaz, dirençli bir kent planlayabilmek için kent planlamasında jeolojik verilerin kullanımının ve mikrobölgeleme çalışmalarının önemini vurguladı ve İstanbul’da birbiri arkasında geliştirilen pek çok projenin -ve hatta afet sonrası toplanma alanlarının- riskli bölgeler üzerinde geliştirildiğine dikkat çekti ve bu durumun İstanbul için önemli derecede bir ikincil afet riski yarattığını vurguladı.
Dünya genelinde görülen Covid-19 pandemisinin de etkisiyle seminerin sıkça tartışılan başlıklarından biri de sağlık kent kavramı oldu. Öğr.Gör. Ece Özmen ve Dr. Tolga Kayacan ise; yoğun ve plansız yapılaşmanın gerek ulaşım planlamasının yetersizliği gerek ortak mekanların eksikliği nedeniyle kentsel stresi artırdığına ve İstanbul’un en stresli kentler sıralamasında üst sıralarda yer aldığına dikkat çekti. Covid-19 pandemisi döneminde çalışma modelleri ile birlikte ulaşım tercihleri ve araç sahipliği oranlarının değiştiğine dikkat çeken Gözde KARAHAN ise; artan araç kullanımını regüle etmek için kullanılabilecek alternatif yöntemler aranması ihtiyacına dikkat çekti.
Seminer aracılığıyla irdelenen İstanbul’un kentsel gelişim stratejilerinin pek çoğu sürdürülebilir bir kent ve toplum yaratma çabasının parçası olmakla birlikte, Prof.Dr.Nurhan YENTÜRK, Türkiye’de büyükşehir belediyeleri ve bağlı kuruluşların çevre koruma ve iklim değişikliği hedefleri bütçelerinde azalma olduğuna dikkat çekti. İstanbul yerel yönetimlerinin iklim krizi ile mücadele için ayırdığı bütçelere sağlanan gelir kalemlerinin azaldığını ve politikaların azaltım ve uyum politikalarından çok atık yönetimine odaklandığını belirtti. Kadıköy Belediyesi’nin iklim eylemi uygulamalarına değinen Işık Baştuğ ise, ilçe genelinde iklim krizi etkilerinin azaltımına yönelik üretilen projelerden bahsederek, yerel halk katılımının bu süreçte önemli bir bileşen olduğunu belirtti.