İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Sanat Tasarım ve Mimarlık Fakültesi, Şehir ve Bölge Planlama Bölümü tarafından düzenlenen “İstanbul Kent Araştırmaları” seminer serisinin yirmi yedinci semineri 23 Şubat Çarşamba günü çevrim içi olarak gerçekleştirildi. Bölüm Araştırma Görevlisi Ayça ÇELİKBİLEK moderatörlüğünde düzenlenen seminere üniversitemiz İnşaat Mühendisliği Bölümü´nden Prof.Dr. Fuat ARAS konuk oldu. ARAS, “İkinci Derece Tarihi Öneme Sahip Tarihi Yapıların Mevcut Durumlarının Sürdürülebilirlik Çerçevesinde Değerlendirilmesi” başlıklı sunumunda İstanbul´da bulunan yaklaşık 200 tarihi yapının sürdürülebilirlik kriterleri kapsamında değerlendirilmesine ilişkin araştırma sonuçlarını paylaştı.
Sunumuna öncelikle kültür ve tabiat varlığı, tescilli yapı ve yapı tescil süreçlerini açıklayarak başlayan ARAS, yapıların tescili ve sınıflandırılmasında sanat değeri, şehircilik değeri, tarihi önem ve teknik nitelik faktörlerinin öneminden bahsetti. Sürdürülebilirlik kavramının çıkış noktası ve literatürdeki tanımlarına da değinen araştırmacı, tarihi yapılar ve çevrelerinin korunmasının sürdürülebilirlik anlayışı ile örtüştüğüne dikkat çekti. Kentin organik dokusunun bir parçası olan ve sivil mimariyi oluşturan ikinci grup tarihi yapılara İstanbul´un farklı ilçelerinden örnekler veren ARAS, KUDEB´den edindiği veriler çerçevesinde tespit ettiği yaklaşık 200 tarihi yapının kullanıcılarıyla yaptığı sonuçlarını aktardı. Bu mülakatlarla yapıların koruma- kullanma koşulları, mevcut tadilatlar ve bunların finansmanına ilişkin veriler edinen A, yapıların yalnızca %10´luk kesiminin uygun biçimde korunabildiğine dikkat çekti. Hatalı ve eksik uygulamalar nedeniyle hasar görmüş tarihi yapıların (saha çalışmasında erişilen yapıların % 60´ı) neden korunamadığına cevap ararken, tarihi yapıları korumak sürdürülebilir midir veya nasıl sürdürülebilir kılınır konusunu tartıştı.
Tarihi yapıların korunması hususunu sürdürülebilirlik kavramının üç bileşeni (çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirlik) üzerinden tartışan ARAS, çevresel sürdürülebilirlik için tarihi yapıların yıkılıp yeniden yapılması yerine bakım– onarım ile korunarak yenilenmesi gerektiğine dikkat çekti. Beton ve çelik gibi tarihi yapının özgün yapı materyali ile uyumsuz, üretimi zor ve çevreye zararlı malzemelerle yapılan yenilemelerin tarihi yapılar için uygun olmadığını ve atık bertarafı bakımından da sürdürülebilir olmadığını vurguladı. Tarihi yapıların çoğunlukla kentin arsa değeri yüksek olan kent merkezinde konumlandığını ancak sahiplerinin çoğunlukla bu yapıları yenilemek için gereken finansal olanaklara sahip olmadığını belirten ARAS, hak sahiplerinin ise ekonomik gelir elde etmedikleri durumlarda yapıyı yenilemekten ve korumaktan kaçındığını söyledi. Araştırmacı mülk sahiplerini ekonomik olarak güçlendirmenin tarihi yapıyı korumanın anahtarı olduğunu da vurguladı. ARAS, yapıların kalıcılığı için uygun ticari işlevlerle dönüştürülmesinin mümkün olduğuna değinirken, yapıların yalnızca ekonomik zenginlik kaygısıyla yenilenemeyeceğini, toplumsal ve kültürel zenginliğin çok önemli olduğunu vurguladı. Tarihi yapının korunması için yapı, insan ve toplum ilişkisine değinen ARAS, yapının toplumu, toplum fertlerince sahiplenme ve aidiyet duygularını da temsil ettiğini söyledi. ARAS tarihi yapıların kültürel mirası ve ortak değeri yansıttığını, bu yüzden korumanın ortak kültürü korumak anlamına geldiğini de ifade etti. Koruma kültürünün kent ve kentleşmenin geleceği ve sürdürülebilirliği açısından da önemli olduğunu kaydetti.
Çalışmasının sonunda ARAS tarihi yapıların korumasında özgün değere, yapının mimari kimliğine, tarihi ve kültürel değerlere saygılı bir koruma ve yeniden işlevlendirme (adaptive reuse) anlayışının hâkim olması gerektiğini vurguladı. Ayrıca tarihi yapıların yalnızca yapı ölçeğinde değil, tarihi çevre bilinci içinde ve çevresiyle bütünleşik olarak korunması koşuluyla sürdürülebilirlik amaçlarını sağlayabileceğini ifade etti.
Sunumdan sonra gerçekleştirilen soru-cevap bölümünde ikinci derece tarihi öneme sahip tarihi yapılarda yeniden işlevlendirme uygulamaları ve yeni işlevlerin ihtiyaçları doğrultusunda yapılan yapısal müdahalelerin uygunluğu; tarihi yapıların restorasyonlarında mülk sahiplerine verilen destekler ve yeterlilikleri; özellikle atıl durumda olan yapılar başta olmak üzere tarihi yapıların afet dirençli yapı haline getirilme ihtiyacı ve oluşturabilecekleri ikincil afet riskleri; mimari ve kültürel mirasın korunarak yenilenmesi sürecine ek olarak, yeni yapılarda ya da eklemelerde taklit edici yapısal öğelerin kullanımı; Türkiye’deki restorasyon çalışmaları için yeterli uzman personelin varlığı tartışıldı.
Seminer kaydını buraya tıklayarak izleyebilirsiniz.